Kuran, yani İslam, toplumu inşa etmeye bireylerle başlar. İslam’ın kuracağı toplum, yüksek ahlaki ilkelerin bireylerde varlığına ve bunların sürekliliğine dayanır. Bu ilkelerin, her türlü koşulda ve şartta bireylerde hayata geçmesi gerekir; bu da, ancak Allah’a tam bir teslimiyet ve iman ile mümkündür.
Tüm peygamberler, toplumlarını günahlardan kaçınmaya ve Allah’a şirk koşmadan inanmaya davet etmişlerdir. Kuran’da, şirk en büyük günah olarak tanımlanır ve insanların çoğunun Allah’a şirk koşmadan iman etmeyeceği vurgulanır. Şirk, tüm büyük günahların kaynağıdır ve günümüzde yaşadığımız toplumlar da dahil olmak üzere, her türlü yozlaşmanın nedeni de budur.
Bir an durup, sahip olduğumuz batıl (ilahi olmayan, insan yapımı) ilkelerin bize ne tür katkılarda bulunduğunu düşünelim. Ardından, Allah’a tam bir teslimiyet gösterdiğimizde toplumsal olarak hangi etkileri görebileceğimizi sorgulayalım. Bu bakış açısını daha iyi anlamak için öncelikle tek Allah’a imanın gerekliliğini irdeleyelim.
İslam, ahlaki değerleri insanlara sunarken, bu değerlerin yaratıcısından geldiğini de kanıtlar; bu da, bireyde bir güven hissi oluşturur. Ayrıca, dünyanın yaratılış amacını anlatarak insanın yaşam amacını belirler. Özgür iradenin hem iyiyi hem de kötüyü seçme kapasitesinin, imtihanın gereği olduğunu bizlere algılattırır. En önemlisi, bu seçimlerin gerçek ve sonsuz yaşamımızı şekillendireceği gerçeğini bizlere sürekli hatırlatmasıdır.
İslam, sunduğu ahlaki değerleri öğretirken, bu değerlerle ilgili seçimlerimizi neden, niçin yapmamız gerektiğini de açıklar. Bu da, ahlaki davranışlarımızı Allah ile temellendirmemize yol açar. Kısacası, "ahlak" Allah ile temellendirilmelidir. Aksi takdirde, koşullar değiştiğinde bireylerin çıkarları doğrultusunda ahlaki değerler, ahlaksızlıklarla yer değiştirebilir. Bu durumu Platon'un "Devlet" adlı eserindeki bir anlatımla özetleyebiliriz. Sokrates, toplumunda ahlaklı kabul edilen bireylere hayali bir görünmezlik yüzü verir ve bu ahlaklı kişilerin gerçekten mutlak bir ahlakı koruyup koruyamayacaklarını sorgulatır ve bunun yalnızca tanrı inancıyla mümkün olabileceğini vurgular.
Peki, bu en büyük günah olan şirk nedir?
Şirk, kısaca Allah’a ortak koşmak ya da Allah’tan başka bir ilah olduğuna inanmak demektir. Bu yanlış inanç, insanı ahlaki değerlerden yoksun, kötü eylemlerde bulunmaya sürükleyebilir. Kuran, şirkin her türlüsünü açıklamış ve tehlikelerine dikkat çekmiştir. "Kendi hevasını (istek ve arzularını) kendine ilah edineni gördün mü?" diyerek, insanın içindeki gizli şirk eğilimlerine vurgu yapmıştır. Günümüzde de bu şirk, insanlığın büyük bir kısmı tarafından işlenmektedir.
Hâl böyleyken, Kur'an'ın sunduğu evrensel ahlaki ilkeleri sağlam bir temele oturtamamış bir kişi, nihayetinde kendi arzularını ilah edinme yoluna gidebilir. Bu durum, onu takvasız ve kötü bir birey olmaya yönlendirebilir. Ancak Allah'a inanan takvalı bir insan, bu evrensel ahlaki değerleri hayatının merkezine koyacağı için, "görünmezlik yüzüğü" taksa bile, ahlaki bütünlüğünü koruma olasılığı çok daha yüksek olacaktır.
Yoksullara, yetimlere ve akrabalara yardım eden; sözünü tutan, haksız yere kimseye zarar vermeyen, hırsızlık ve yolsuzluk yapmayan, rüşvet almayan, işi ehline bırakan, adam kayırmadan kaçınan, dedikodu yapmayan; fitne, fesat ve zinadan uzak duran, şahitliği doğru yapan, iftiradan kaçınan, yalan söylemeyen, insanlarla alay etmeyen, başkalarının kusurlarını araştırmayan, kendini sürekli geliştiren, boş söz ve eylemlerden uzak duran, insanlara karşı samimi olan, sorumluluk bilinci taşıyan ve daha birçok Kur'an’ın sunduğu ahlaki ilkeyi yalnızca Allah rızası için benimseyen bir kişi mi, "ahlaklı" olmaya daha yakındır, yoksa bu evrensel ilkelerin çoğunu bilmesine rağmen, bu değerleri Allah ile temellendirmeyen biri mi?
Evet, bu değerleri Allah ile temellendirmeyen kişinin, kendi istek ve arzularına göre hareket etme olasılığı yüksek olacaktır. Bu durumda, kişi ahlaki ilkelerini, kendi çıkarlarına veya arzularına göre şekillendirebilir ve hevasını ilah edinme yolunda ilerleyebilir. Dolayısıyla, bu tür bir yaklaşım, evrensel ahlaki değerlere sadık kalmayı da zorlaştırır.
Özetle; İslam, bireylerin yüksek ahlaki değerlere sahip olması gerektiğini vurgular ve bu değerlerin Allah’a iman ve teslimiyetle temellendirilmesi gerektiğini belirtir. Şirk, yani Allah’a ortak koşma, en büyük günah olarak tanımlanır ve ahlaki yozlaşmanın kaynağı olarak görülür. İslam’ın sunduğu ahlaki ilkeler, Allah’a olan inançla desteklendiğinde, bireyler bu değerlere daha sadık kalabilir. İslam'ı rehber edinen bir toplum, bu ahlaki temeller üzerine inşa edildiğinde, toplumsal yozlaşmanın önüne geçilebilir. Ahlaki değerlerin Allah ile temellendirilmemesi durumunda ise, bireyler kendi arzularını ilah edinip, ahlaki değerleri çıkarlarına göre değiştirebilir. Bu da, evrensel ahlaki değerlere bağlı kalmayı zorlaştırır.
İslam’ı kendine rehber olarak benimsemiş bir toplumun bireylerinin oluşturduğu devletin kuralları, İslam’ın hükümleriyle şekilleneceği için o toplumun bozulması mümkün olmayacaktır.